Waters of Life

Biblical Studies in Multiple Languages

Search in "Turkish":
Home -- Turkish -- The Ten Commandments -- 08 Sixth Commandment: Do Not Murder
This page in: -- Afrikaans -- Arabic -- Armenian -- Azeri -- Baoule? -- Bengali -- Bulgarian -- Cebuano -- Chinese -- English -- Farsi? -- Finnish? -- French -- German -- Gujarati -- Hebrew -- Hindi -- Hungarian? -- Indonesian -- Kiswahili -- Malayalam? -- Norwegian -- Polish -- Russian -- Serbian -- Spanish -- Tamil -- TURKISH -- Twi -- Ukrainian? -- Urdu? -- Uzbek -- Yiddish -- Yoruba

Previous Lesson -- Next Lesson

TOPIC 6: ON EMİR’İN BAŞLANGICI - Allah kendisini açıklıyor

08 -- ALTINCI EMİR: KATLETMEYECEKSİN



ÇıKıŞ 20:13
Öldürmeyeceksin!


08.1 - İnanılmaz, Ama Gerçek

Kadından doğan, babası tarafından sevilen ilk insan, kendi öz kardeşini katletti. Kutsal Kitap bu dehşet verici cinayeti, insan yüreğinin inanılmaz kötülüğünü gizlemeksizin, gözler önüne seriyor. Doğuştan her insan, yüreğinde bir katili taşımaktadır. Adem’den bu yana insan, Allah’tan ayrı, kendi arzu ve ümitlerinin elinde esir, taviz vermeyen bir bencil olarak yaşıyor. Kendi gözünde birey, önemli olan tek varlıktır. Bir başkası, daha akıllı, daha zengin ya da dindar olarak gözükür gözükmez, ona kin duyar, kıskançlık besler. İnsanoğlu, herkesin hayranlık duyduğu küçük bir tanrı olmak dileğindedir. Kibir ve övünme, kişiyi kin duygusuna, katil olmaya sevk edebilecek gizli dürtülerdir.

İsa Şeytan’ı, insanı Allah ile birliktelikten koparan, “başlangıçtan beri bir katil” olarak tanımlıyor. Bu kopukluk, ayrılıktan ötürü her canlı ölmek zorundadır. "Ölüm, günahın ücretidir." Ancak sevgi ve lütfunda Allah, tekrar kendisiyle birlikte yaşama götürecek yol açmıştır bize. Bu eşsiz kurtuluş fırsatını değerlendiren, zihnini değiştirip Allah’ı yeniden yaşamının merkezi kılan kişi, sonsuz yaşamı elde eder; varlığı yepyeni bir anlam ve içerik kazanır. Bir insanın canına kıymak, aynı zamanda tövbe ve kurtuluş şansını onun elinden almak demektir.

Bir insanı öldürmek için çok çeşitli etkenler vardır. İsa, yüreğimizden kaynaklanan çirkin düşüncelerin en başında, öldürme düşüncesinin olduğunu açıklıyor (Matta, 15:19) Fakat Kutsal Allah, insana, gizli niyetlerini uygulamayı yasaklayarak engel olmak istiyor: “Öldürmeyeceksin!” İntihar da dahil her türden öldürme, Allah’ın istemine ters olup günahtır. Bir başkasına kötü davranan, onu aç bırakan, tehlikelere karşı uyarmayan kişi de, insanları zehirleyen, yaralayan, bir başkası vasıtasıyla katleden katiller sınıfına dahildir. Bir insana zarar vermek suretiyle onun yaşamını kısaltanlara da Kutsal Kitap “katil” sıfatını veriyor (Romalılar, 3:10-18). Allah bizi, diğer insanlara karşı sorumlu kılıyor. Bu durumda kaçamaz, Kain gibi, “Ben kardeşimin bekçisi miyim?” diyemeyiz.


08.2 - Ceza ve İntikam

Yıldırmak, sakındırmak amacıyla Eski Antlaşma, her kasıtlı öldürmeye ölüm cezasını öngördü ve uygulattı (Çıkış, 21:12, 14, 18). O zamanlar çokları, kendileri için bir tür yaşam güvencesi olan kabile yaşamı sürüyorlardı. Muhtemel bir kan davasına bulaşma tehlike ve korkusu, birey için eşsiz bir korumaydı. “Göze göz, dişe diş” yasası, zararın çapına göre belirlenip uygulanıyordu. Ancak kabile önderleri öldürüldüğünde, intikamın kapsamı genişletilebilirdi. Lamek, öldürüldüğü takdirde, karşı taraftan 77 kişinin katledilmesini vasiyet etti. Önderlerinin öldürülmesi durumunda bu yasa, bu gün Dürzilerde hâlâ geçerlidir.

Samiler (Yahudiler, Araplar ve Aramiler) kan borcunun bağışlanamayacağı kanaatindedirler. Kefaret, yalnızca insan kanı dökerek gerçekleştirilebilir; bağışta bulunmak haksızlıktır. Bu zihniyete göre, uluslara mal edilen suçlar da bağışlanamaz; ceza yerini bulmalı; aksi takdirde kin duyguları devam etmelidir. Mesih Ruhu’nun kök saldığı toplumlarda, böylesi bir zihniyet geçerliliğini yitirir.

Bir katil, acınacak birisidir, günahının ağırlığını boynunda hisseder. Öldürdüğü insanların ruhları onu sürekli rüyalarında, düşüncelerinde takip eder. İkinci Dünya Savaşında keskin nişancı olarak savaşan bir asker, bugün bile geceleri öldürdüğü insanların yuvarlanan cesetlerini gördüğünü anlattı. Bir kuşak sonra evine dönme cesaretini gösteren katil, öldürülenin oğlu tarafından vurulmayı göze almalıdır. Oysa cinayet asla bir yarar sağlamaz. Tehdit ya da korku, yine de içimizdeki öldürme tutkusunu yok edip yenmeye yeterli olmaz, en fazla bizi frenleyebilir. İnsan yüreğini tanıyan İsa, hepimizi bekleyen ölüm hükmünü açıkladı: “Allah’tan başka iyi olan yoktur!” (Matta, 19:17; Markos, 10:18; Luka, 18:19). Aynı zamanda O, bizim kan borcumuzu yüklendi; ölüm düşüncesinin yüreklerimizden silinmesini sağlayacak yeni bir zihin yapısı doğuracak Kutsal Ruhu’nu bize bağışladı. İsa bize, yeni bir yürek, yeni bir ruh veriyor; bizi kendi buyruklarında yaşayan insanlara dönüştürüyor.


08.3 - Öldürme ve Af Konusunda Mesih İnancı

Dağdaki Vaaz’da İsa, cinayetin yalnızca bedeni ortadan kaldırmak olmadığını; uzun süre yüreği yakan, bir ok gibi sırtımıza saplanan sözlerin de aynı kapsama girdiğini belirtiyor. Kötü iftiralar, iyice hesaplanmış yalanlar, planlı tehditler, adi ihanetler, çirkin alaylar, zehir etkisi bırakırlar. İlkin kaynaklandıkları yüreği zehirler, sonra da ilk bulaştıkları insanı derinden yaralarlar. İsa şöyle diyor: “...Kardeşine karşı öfkelenen her kişi yargılanmayı hak edecek. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul’un yargısını hak edecek. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecek.” (Matta, 5:22) Bu sözleriyle İsa, tümümüzü katiller sınıfına sokuyor, yüreklerimizin karanlık gerçeğini gösteriyor.

Kan dökmek suretiyle işlenen cinayetlerin yanında, bir de yürekteki cinayet tutkusu vardır. Öfke, kıskançlık, uzlaşmazlık, kin ve gaddarlık duyguları yalnızca yetişkinlerin değil, çocukların yüreğinde bile yer edinebiliyor. Yuhanna boş yere şu uyarıları yapmadı: “Kardeşinden nefret eden katildir.” (I. Yuhanna, 3:15) Şayet bir insana kin duyuyorsak, bu duygunun üstesinden gelebilmek için Allah’a yakarmalıyız. Aksi takdirde karanlık düşünceler içimizde yuvarlanır. Rabb’in Duası’nı okuyan herkesten İsa, nasıl Allah günahlarımızın tümünü bağışlamışsa, başkalarının kusurlarını, suçlarını olduğu gibi affetmelerini talep ediyor. Böylesi bir bağışlama arzusuyla O, yüreğimizdeki kin ateşini söndürmek, yok etme tutkusunu yenmek istiyor. “Bağışlamasına bağışlarız, ama unutmak asla!” diyebilir bazıları. Bu, Allah’a “Günahlarımızı affet, ama asla unutma!” diye yakarmak demektir. “Pekala, onu bağışlıyorum, yaptığı kötülüğü de unutacağım, ama yüzünü bir daha görmek istemiyorum” demek de olmaz. Allah’ı bir daha görmek istemeyenimiz var mı? O’nun bize, kendi karşıtlarımıza davrandığımız gibi davranmasını isteyebilir miyiz?

İçimizde esenlik yaratmak amacıyla İsa, bize bir çıkış yolu açıyor. O, “...Düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız.” diyor (Matta, 5:44-45) Ancak Tanrısal sevgide kin duygusunun üstünden gelebiliriz. Bu nedenle İsa bizi açıkça uyarıyor: “...Siz başkalarının suçlarını bağışlamazsanız, Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamaz.” (Matta, 6:15)

Bağışlama hakkını Mesih İmanlıları nereden alıyor? Günaha kefaret gerekli değil mi? İşlenen zulüm “göğe haykırmaz mı?” Doğru, hiç bir suç kefaretsiz kalmaz. Bundan ötürü İsa, bütün suç ve günahlarımızla birlikte bizim cezamızı da yüklendi. “Esenliğimiz için olan ceza onun üzerinde indi, onun bereleriyle şifa bulduk.” (İşaya, 53:5) O gerek bizim, gerekse tüm katil ve alaycıların günahını yüklendi. Bu nedenle istisnasız her insanı affetmeye hakkımız var, bu aynı zamanda bizim görevimizdir. Adalet talep etmeye hakkımız yok artık! Yerimize çektiği acıları, yerimize ölümüyle İsa, adaleti tam anlamıyla gerçekleştirdi. O, esenliğimizdir. Yine de kendisi için adalet isteyen, kendi kendisini yargılar, mahkûm eder. Tek başına sevgi, yasanın yerine gelmesidir.

İsa’yla birlikte insanoğlunun yaşamına yeni bir düşünce, dilek girdi. O’nu izleyen kişi, ne bir insanın canına kıyabilir, ne başkalarına herhangi bir zararda bulunabilir, ne de artık kin, öç duygusuna yaşamında yer verir. Onun kibir ve övüncü kırılmıştır; şiddet yoluyla kimsenin kurtarılamayacağını öğrenmiştir. İsa’nın yarattığı bu yeni insan, kin ve cinayet dünyasında tek çıkış yoludur.


08.4 - İslâm’da Dinsel Açıdan Öldürmek (İslâm, Kılıç Dini mi?)

İsa’nın bağış lütfunu tadıp düşmanını sevmeyi öğrenen kişi, herhangi bir kusuru şeriatla cezalandıran, intikamı tekrar yürürlüğe sokan, dini yaymak yolunda cihadı öngören İslâm dini karşısında dehşete düşer. Öldürmek İslâm’da dinsel açıdan kurallaştırılmıştır. Kuran’da on altı kez, “Onları bulduğunuz yerde öldürün!” yazılıdır (Nisa, 89, 91; Bakara 191 ). Bu ayetlerde konuşan, İsa’nın Ruhu olamaz.

Hadislere ve Kuran ayetlerine Baktığımız zaman şunu görebiliriz: Muhammet, şahsi düşmanlarını birbiri ardınca öldürtmüş, ganimeti hedefleyen baskınlara bizzat katılmış; kentin savunmasında hainlik etmekle suçladığı Medine Yahudileri için kitle mezarları kazdırmıştır. Bedir savaşından bu yana, savaşlarda düşmanlarını öldüren Müslümanlar, Muhammet’in ağzından aklanmıştır: “Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmamıştın, fakat Allah atmıştı.” (Enfal, 17) Allah’ın Muhammet’e bu vahyinde, iman yolunda savaşlarda işlenen cinayetler için sınırsız bir af getirilmiş oluyor. Bundan da öte, cihatta kâfirleri öldüreni, tarifsiz bir sevinç ve zevklerle dolu cennet bekliyor.

İslâm şeriatına göre, ödenmeyen diyet, önü arkası hesap edilemez intikamı ardından getirebilir. İslâm şeriatı kefareti öngörür. Cezalarını yüklenerek herhangi bir “temsilci”ye, tüm insanlığın kurtuluşunu sağlamış “Tanrı Kuzusu”na sahip olmayan Müslümanlarda “hak”, bundan dolayı, lütuftan önce gelir.


08.5 - Din Savaşına Karşı “Dağdaki Vaaz”

Eski Antlaşma’da yaşam, Tanrısal hak üzerine kuruluydu. Bu yasa, gerek medeni, gerekse dini bütün bir hayat sahasını kuşatıyordu. Yasanın çiğnenmesi durumunda cezanın uygulanabilmesi için resmi bir kontrol cihazına gerek vardı. Din savaşları, Eski Antlaşma’ya özgü bu hukuk anlayışının bir sonucudur. Haçlı Seferleri “hak” ile şiddetin bağdaştırıldığı hukuk anlayışına dönüştü. İsa’nın, düşmanı sevmek gerektiğini bildiren emrini verdiği günden itibaren “din savaşları”, din kaynaklı her tür gerekçeden mahrumdur. İsa elçilerini, İncil’i dünyaya vaaz etmeye kılıçla, mızrakla yollamadı. O, Petrus’a şöyle diyordu: “Kılıcını yerine koy!... Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.” (Matta, 26:52) O, Baba’ya uysallıkla boyun eğerek, suçsuz yere çarmıhta öldürülmeye razı oldu. Düşmanlarının bir melek ordusu tarafından yok edilmesini kabul etmedi. İsa Mesih’in Ruhu, Muhammet’in ruhuna taban tabana zıttır. O, “Kötülüğe kötülükle karşılık vermeyin. Sağ yanağına vurana, sol yanağını çevir” diyor. Eski kendini savunma hakkı böylece geçerliliğini yitiriyordu. İsa’nın çarmıhtaki acizliği, şeytanı alt edip Tanrısal hukukun tüm istemlerini karşılamanın tek yoluydu.

Askerlik hizmetine çağrılıp modern silahların kullanımını öğrenmek, sırasında harbe katılmak zorunda olan bir Mesih İmanlısı ne yapmalı? Çoğunluğu bir başka dine mensup bir ülkede azınlık olarak yaşayan Mesih İmanlılarının bu konudaki tavrı ne olmalı? Bu zor soruya, İmanlılar, değişik zamanlarda değişik cevaplar vermişlerdir. Bazıları barışçıl amaçlarından ötürü hapse atılmaya ya da İsa’yı izlemek uğrunda şehitlik mertebesine yükselmeye hazırdı. Başkaları, kendilerini yöneten düzene boyun eğmek zorunda oldukları kanaatine vardılar; öldürme yasağı, kendi kişisel yaşamlarına ilişkin sınırlı bir yasaktı onlara göre. Kimseye kin duymuyor, düşmanlarını seviyorlardı; ama öte yandan, gelmekte olan Allah’ın Egemenliği’ni ruhsal olarak görüyor, bu dünya egemenliklerinin zorlama ve dayatılarından kaçmanın imkânı olamayacağını düşünüyorlardı. Bu soruyu kendisine yönelten kişi, Rabb’in huzurunda, kişisel duayla, seçmesi gereken yolu öğrenmeye çalışmalı; ama tersi bir karar alanları da aşağılamamayı bilmelidir. Milletimize ve vatanımıza karşı sorumluluğumuz, düşmana sevgi beslemek gibi yine bir Allah emridir.


08.6 - Çağdaş Katiller

Dağdaki Vaaz, yalnızca kişisel yaşamda uygulanabilir; onun siyasi alanda gerçekleştirilebilmesi için zaman henüz uygun değil. Buna karşın, “barış” ya da daha temiz bir çevre için gösteri yapanlar, güce başvuranların, yanlış bir insancıllık (hümanizm) anlayışıyla kürtaja teşvik eden, böylece yüzyılların en büyük katliamına ellerini bulayanlardan farkları yoktur. Milyonlarca diri cenin, ana rahminde yok ediliyor. Birçok ana baba, yüreklerinde bir katilin damgasını taşıyor. Katillerle dolu bir kuşakta yaşıyoruz ve bu kuşağın bir parçasıyız.

Her yıl binlere varan trafik kurbanları, modern tekniğin “görünmez kazalarında” yitirmiyorlar canlarını. Kazalar genellikle aşırı alkol, aşırı hız ya da yorgunluktan ötürü oluyor. Burada, otomobille işlenen cinayetlerden söz edebiliriz. Altıncı emri tutabilmek için belki de sürüş biçimimizi değiştirmemiz gerekecek.

Yaşadığımız çağ, havası, suyu, besin maddeleriyle, yoğun bir çevre kirlenmesine sahne oluyor. Bilinçli bir yaşam sürüp davranışlarımızı Yaratan’ın yöneltişinde belirleyerek, bu Tanrısal cezaları belki hafifletebiliriz. Kapıya dayanan kendi kendini yok etme çılgınlığından kurtulmanın tek yolu budur.

Bir başka -yavaş yavaş gerçekleşen- intihar biçimi de düzensiz yiyip içmedir. Kimi varlıklılar tek kelimeyle tıkanana, patlayana kadar yiyorlar. Düzensiz, sağlıksız yiyip içme, hem bedene, hem de ruha zarar verir. Bunun ötesinde, kıskançlık ve hırsla kendi yaşamını kendi eliyle zehir eden, canını gama, tasaya teslim eden kişi, yaşamını kısaltır. Gereğinden fazla çalışma, dinlenme eksikliği, insanın kendi kendisini tüketmesidir. Düzensiz uyuyan, düzensiz yiyip içip organlarına taşıyabileceğinden fazla ağırlık yükleyen kişi, bedeninin sorumluluğunu taşımakta olup bunun hesabını verecektir. Biz kendi kendimizin sahibi değiliz, Allah’a aitiz. İsa bize, “kendini gerçekleştirmeyi” değil, kendini inkârı öğretti. O, “Canını kurtarmak isteyen, onu yitirecek; canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır” diyor. (Matta, 16:25) “Allah’ın Egemenliği, yiyecek ve içecek sorunu değil; doğruluk, esenlik ve Kutsal Ruh’ta sevinçtir.” (Romalılar, 14:17) Yürekteki düzenli bir yaşam, insanın dışına da akseder.

Altıncı Emir yalnızca her türlü cinayeti yasaklamıyor; aynı zamanda bizi diğerlerini sevmeye cesaretlendirip, bedensel, ruhsal sıkıntı içinde olanların acılarını hissetmemizi istiyor. Yardımımıza muhtaç olanların yanından pervasızca geçmemeli, onlara el uzatmalıyız. Allah’ın bedene giren sevgisi olan İsa, bu emrin nasıl uygulanması gerektiğini bize önce kendi yaşamında gösterdi. Tanrısal sevgiyi başkalarına aktarmamız için O, Kutsal Ruhu’yla bizi günlük yaşamda yönlendiriyor; biz katilleri diğerlerini de kurtarmak, iyileştirmek amacıyla “Tabiplerin Tabibi”ne götürmeye çalışan Tanrı çocuklarına dönüştürüyor.

www.Waters-of-Life.net

Page last modified on March 12, 2014, at 09:12 AM | powered by PmWiki (pmwiki-2.3.3)