Waters of Life

Biblical Studies in Multiple Languages

Search in "Turkish":
Home -- Turkish -- Acts - 045 (Simon the Sorcerer and the Work of Peter and John; The Ethiopian Treasurer)
This page in: -- Albanian -- Arabic -- Armenian -- Azeri -- Bulgarian -- Cebuano -- Chinese -- English -- French -- Georgian -- Greek -- Hausa -- Igbo -- Indonesian -- Portuguese -- Russian -- Serbian -- Somali -- Spanish -- Tamil -- Telugu -- TURKISH -- Urdu? -- Uzbek -- Yiddish -- Yoruba

Previous Lesson -- Next Lesson

Elçilerin İşleri - MESİH'in Zafer Alayı!
Studies in the Acts of the Apostles
Bölüm 1 - Yeruşalim, Yahudiye, Samiriye Ve Suriye’de Bulunan İSA MESİH'in Kiliselerinin Temelleri - KUTSAL RUH’un Yönetimindeki ve Elçi Petrus’un Liderliğindeki (Elçilerin İşleri 1 - 12)
B - Kurtuluş Mesajinin Samİrİye ve Surİye'ye Yayilmasi ve Yahudİ Olmayanlarin Hrİstİyan Oluşu (Elçilerin İşleri 8 - 12)

2. Büyücü Simun ve Petrusla Yuhanna'nın Samiriye'deki Hizmetleri (Elçilerin İşleri 8:9-25)


Elçilerin İşleri 8:14-25
Yeruşalim’deki elçiler, Samiriye halkının, Tanrı’nın sözünü benimsediğini duyunca Petrus’la Yuhanna’yı onlara gönderdiler. Petrus’la Yuhanna oraya varınca, Samiriyeli imanlıların Kutsal Ruh’u almaları için dua ettiler. Çünkü Ruh daha hiçbirinin üzerine inmemişti. Rab İsa’nın adıyla vaftiz olmuşlardı, o kadar. Petrus’la Yuhanna onların üzerine ellerini koyunca, onlar da Kutsal Ruh’u aldılar. Elçilerin bu el koyma hareketiyle Kutsal Ruh’un verildiğini gören Simun onlara para teklif ederek, “Bana da bu yetkiyi verin, kimin üzerine ellerimi koysam Kutsal Ruh’u alsın” dedi. Petrus, “Paran da yok olsun, sen de!” dedi, “Çünkü Tanrı’nın armağanını parayla elde edebileceğini sandın. Senin bu işte bir payın, bir hakkın yok. Yüreğin, Tanrı’nın gözünde doğru değildir. Bu kötülüğünden tövbe et ve Rab’be yalvar, yüreğindeki bu düşünce belki bağışlanır. Senin kin dolu, kötülüğe tutsak biri olduğunu görüyorum.” Simun, “Benim için Rab’be yalvarın da söylediklerinizden hiçbiri başıma gelmesin” diye karşılık verdi. Petrus’la Yuhanna tanıklık edip Rab’bin sözünü bildirdikten sonra, Samiriye’nin birçok köyünde de Müjde’yi duyura duyura Yeruşalim’e döndüler.

Yeruşalim’deki kilise üyeleri, Samiriye’de Tanrı’nın sözünü kabul edenler olduğunu duyunca çok sevindiler. Sadece birkaç kişi değil, birçok kişi çevre bölgelerden gelip vaftiz olmuşlardı. Böylece Tanrı’nın Egemenliği Samiriye bölgesinde duyuruluyordu.

Elçiler temkinli davranarak bu kadar insanın gerçekten hangi ruha sahip olduklarını incelemek istiyorlardı. Çünkü daha önceleri İsa’nın kendi bölgelerinden geçmelerini istememişlerdi. Hatta Yuhanna ve arkadaşları Tanrı’nın bu bölgeye yargı getirmesiyle ilgili dua etmişti. Fakat İsa onların yüreklerini delercesine, “Hangi ruhtan olduğunuzu bilmiyor musunuz?” demişti. İşte şimdi Yuhanna ve Petrus bu bölgeye gelip incelemelerde bulunuyorlardı. Ayrıca elbetteki yaptıkları hizmet aracılığıyla insanların Rab’be iman etmelerini istiyorlardı.

Elçiler Samiriye’ye geldiklerinde hemen bir şeyin eksikliğini fark ettiler. Tüm bu sevince ve imana rağmen, en önemli şeyler hâlâ eksikti. Kişilerin içsel olarak değişmeleri, cin kaynaklı öğelerden uzaklaşma ve Kutsal Ruh’la dolma konuları hâlâ belirsizdi. Birçok kişi Mesih’e inanmış hatta vaftiz olmuştu, fakat Kutsal Ruh’u almamışlardı.

Birçok kişi düşünsel olarak Rab’be inanmış ve tövbe etmişti. Vaftiz olup kutsal sakramentlerin bir parçası olmuşlar ve Rab’bin mucizeleri ve yönlendirişine açık hale gelmişlerdi. Fakat gerçekte kurtuluşu henüz almamışlardı. Yürekleri hâlâ kötü ruhlara bağlıydı, düşünceleri hâlâ eski öğretilerle doluydu. Günah yüreklerinde konut kurmuştu ve Tanrı’dan gelen sevgi, alçakgönüllülük ve kendini inkâr etme henüz onlarda görülmüyordu.

Kişisel ve kilise olarak kendimizi Müjde’nin ışığında incelemeliyiz. Bizler gerçekten kişisel olarak Mesih inancına tutunuyor muyuz? Gerçekten sevgiyle dolup kendi benliğimize ölüp Tanrı’da yaşıyor muyuz? İsa Mesih’i tanımak, iman hakkında bilgi sahibi olmak ya da sürekli kiliseye gidiyor olmak bizleri kurtarmaz. Tüm dindarlığımıza rağmen Kutsal Ruh aracılığıyla gelen Tanrı’nın yaşamı olmadan bizler aslında ruhsal olarak ölüyüz. Kardeşim sen gerçekten Kutsal Ruh’u aldın mı? Mesih bizlerin günahlarını çarmıhta affetti. Böylece Baba’nın vaadini alıyoruz ve O’nun gücü, yaşamı, sevinci ve doğruluğu bizlerde hüküm sürüyor. Tanrısallık dediğin ve uyguladığın dindar işlerle mutlu olma! Tövbe et ve kendini Rab’be ada! Rab’den ısrarla seni Ruh’uyla doldurmasını iste. Böylece kendi kirliliğini görecek ve bu günahkâr tavırlarından vazgeçeceksin. Böylece Mesih seni yeni bir yaratık yapacak ve sonsuz yaşama sahip olacaksın!

Sevgili kardeşim, dikkat et! Büyücü Simun gibi olma! Böyle insanlar Rab’bin kilisesinde kötü bir ruh olarak hizmet ederler. O, Tanrı’nın gücünü izledi, bu gücün elçilerden aktığını gördü ve buna göz dikti. Bu gücün kendisine de verilmesini istedi. Böylece başkalarını etkisi altına alabilecekti. Öyle olsaydı elbetteki Filipus’tan daha güçlü biri olacaktı ve o zaman insanlar bu çok çalışan diyakonu terk edip büyücü Simun’a döneceklerdi.

Bu vaftiz olmuş ve güya tövbe etmiş adam, aslında gururlu bir adamdı. Elçilerdeki gücü kıskanmış kibirli biriydi. Elbetteki içinde Rab’bin sözü bir kılıç gibi çalışıp onu günahlarından kurtarmış da olabilir. Rab bedelini ödeyerek bizi kötü güçlerden kurtarmak istiyor. Bu sadece dindar bir hareket ya da düşünsel bir algı değildir!

Simun’un bu Şeytani tavrı paraya bağlı olmasıyla ortaya çıktı. O, bu gücün parayla satın alınabilecek bir güç olduğunu düşünüyordu. Mesih’in kendini bizler için vermesinin Hristiyanlığın temelini oluşturduğunu anlamamıştı. Tanrı’nın Ruhu’nu para ya da iyi işlerle almak mümkün değildir. Tanrımız bunun gibi antlaşmalar yapmaz, çünkü O merhametli bir Tanrı’dır ve bu armağanı özgürce vermek ister. Tanrı’nın armağanlarını bir mal gibi satın almak isteyenler cehenneme gidecektir ve orası gerçekten kötü bir yerdir.

Petrus bu kötü yürekli adama hemen yanıt verdi: “Paran da yok olsun, sende. Bencillik, kıskançlık ve yalanla dolusun. Tanrı’nın Ruhu’ndan doğmadığın kesin! Sen İblis’in çocuğusun. Mesih’e nanıp vaftiz oldun, ama sen Tanrı’nın Egemenliği’nin bir üyesi değilsin. Senin yolların eskiden olduğu gibi bozuktur. Burnu havada, bozulmuş, kötü ve yanlış birisin. Sen insansal olarak düşünüyorsun ve Kutsal Ruh’un ışığıyla aydınlatılmamışsın. Simun gerçekten paranla her şeyi satın alabileceğini düşündüğün için zavallı bir durumdasın. Tanrı’nın lütfunu satın alabileceğini mi düşünüyorsun? Bu gururundan ve kıskançlığından tövbe et. Kötülüğünün yok olmasına izin ver ve değiş. Gözyaşlarıyla tövbe et! Rab’bin önünde ve kötülüğünden kurtulmak için ondan yardım dile. Kalbini, seni yok edebilecek bir tehlikeye açmışsın. Onu hemen reddet ve af dile! Böylece Mesih seni bağışlayacaktır. Bu durumdan vazgeçmezsen, günahlarından kurtulamazsın. Eğer kurtulursan, işte o zaman başkalarını da kurtarabilirsin.”

Tıpkı bu şekilde sevgili kardeşim, eğer sen de yürekten tövbe etmezsen, o zaman sen de kilisede tehlike teşkil edebilirsin. Birçok kardeşin yüreğini Tanrı ile Şeytan arasında karıştırabilirsin. Senin tavırların birçokları için sürçme taşı olabilir ve sözlerin insanları kötüye yönlendirebilir.

Maalesef büyücü Simun gerçekten tövbe etmemişti. Dizlerinin üzerine çöküp elçilerin önünde gözyaşlarıyla günahlarını itiraf etmemişti. Aslında o sadece Petrus’un ruhsal gözdağı vermesinden dolayı çekinmişti. Kutsal Ruh, bu büyücüyü Hananya ve Safira’da olduğu gibi oracıkta öldürmedi. Simun yeniden doğmamıştı ya da Kutsal Ruh’u almamıştı. Bunun için o hâlâ yollarından dönebilir ve tövbe edebilirdi.

Kilise tarihinden bu büyücünün tövbe etmediğini öğreniyoruz. Bunun yerine yaptığı işe geri döndü. Kendini Tanrı gibi tanıtmaya devam etti ve hatta bulunduğu bölgede fuhuşa izin verdi. Şeytan’ın ruhu nerede görülüyorsa, işte orada kısa zamanda para ve seks konusunda yoldan sapma görürüz. Bunun için kardeşim, bu konuda özellikle dikkatli ol! Bu gibi heyecanlı sahte dindar gruplardan uzak dur! Tövbe et ve Mesih’in yürüdüğü yolda yürü! Kutsal Ruh’taki paklığı seç ve hayatının denetimini O’na ver!

Elçiler birçok Samiriyeli’nin yürekten tövbe ettiklerini gördüler. Onlar büyük bir heyecanla vaaz vermediler, fakat yüreğin temizlenmesi gerektiği konusu üzerinde çokca durdular. İnsanın ikinci kez doğmadan Tanrı’nın Egemenliği’ne giremeyeceğini öğrettiler.

Sevgili kardeşim, bugün Kutsal Ruh’a yönel ve Tanrı’dan günahlarını bağışlamasını dile. Günahların sende yaşamasın, onların ölmesini sağla. Rab’den seni Mesih İsa’nın kanı aracılığıyla bağışlamasını ve paklamasını iste. Yolun ortasından gitmeyi bırak ve bir taraf seç. Böylece birçoklarının zarar görmesini engelleyeceksin.

Dua: Ya Rab, bana acı! Günahlarımı Mesih’in kanıyla pakla. Kutsal Ruh’un tüm kirliliğimi, gururumu ve ikiyüzlülüğümü alsın. Böylece kendi bencilliğimden vazgeçeyim ve sana benzer olayım. Amin.


3. Etiyopyalı Hadım'ın Rabbe Gelişi ve Vaftizi (Elçilerin İşleri 8:26-40)


Elçilerin İşleri 8:26-40
Bu arada Rab’bin bir meleği Filipus’a şöyle seslendi: “Kalk, güneye doğru, Yeruşalim’den Gazze’ye inen yola, çöl yoluna git.” Filipus da kalkıp gitti. Giderken Etiyopyalı bir hadım gördü. Bu adam Etiyopya Kraliçesi Kandaki’nin vezirlerinden biriydi. Kraliçenin bütün hazinelerinden sorumluydu. Yeruşalim’e, tapınmaya gelmişti. Geri dönerken arabasında oturmuş, Peygamber Yeşaya’nın Kitabı’nı okuyordu. Ruh Filipus’a, “Git” dedi, “Şu arabaya yetiş.” Filipus koşup arabanın yanına geldi ve hadımın Peygamber Yeşaya’yı okumakta olduğunu işitti. “Acaba okuduklarını anlıyor musun?” diye sordu. Hadım, “Biri bana yol göstermedikçe nasıl anlayabilirim ki?” diyerek Filipus’un arabaya binip yanına oturmasını rica etti. Kutsal Yazılar’dan okuduğu bölüm şuydu: “Koyun gibi kesime götürüldü; kırkıcının önünde kuzu nasıl ses çıkarmazsa, O da öylece ağzını açmadı. Aşağılandığında adalet O’ndan esirgendi. O’nun soyunu kim anacak? Çünkü yeryüzündeki yaşamına son verildi.” Hadım Filipus’a, “Lütfen açıklar mısın, peygamber kimden söz ediyor, kendisinden mi, bir başkasından mı?” diye sordu. Bunun üzerine Filipus anlatmaya koyuldu. Kutsal Yazılar’ın bu bölümünden başlayarak ona İsa’yla ilgili Müjde’yi bildirdi. Yolda giderlerken su bulunan bir yere geldiler. Hadım, “Bak, burada su var” dedi. “Vaftiz olmama ne engel var?” Sonra arabanın durmasını buyurdu. Filipus’la hadım birlikte suya girdiler ve Filipus hadımı vaftiz etti. Sudan çıktıkları zaman Rab’bin Ruhu Filipus’u hemen oradan uzaklaştırdı. Filipus’u bir daha görmeyen hadım sevinç içinde yoluna devam etti. Filipus ise kendini Aşdot Kenti’nde buldu. Sezariye’ye varıncaya dek bütün kentleri dolaşarak Müjde’yi duyurdu.

Mesih’in bir meleği Filipus’a, yaptığı bereketli hizmeti bırakıp güneye gitmesini söyledi. Onu çöl yolunun olduğu bir yere yönlendirdi. Böyle yerlerde ne insan ne de hayvan yaşar. Vaiz Filipus buna itiraz edebilirdi, ama kendisini inkâr edip ayağa kalktı ve Rab’be itaat etti. Bu itaatle Mesih’in zaferini daha da büyüttü ve başka ülkedeki ruhların da kazanılmasını sağladı. Zengin bir vezir olan ve Kandaki kraliçesinin hazinesinden sorumlu olan Etiyopyalı bu adam Yeruşalim’den dönüyordu. Muhtemelen daha önceleri tek Tanrı ve O’nun yasası hakkında Nil civarında yaşayan Yahudiler’den birşeyler duymuş olmalı. Her insan Tanrı’ya aç olduğu halde, sadece soylu kimseler genellikle dinler ve kültürler hakkında araştırır ve gerçek Tanrı’yı öğrenmek ister.

Kraliçenin başgörevlisi, hadım ve güvenilir sağ kolu olan bu adam kutsal topraklara Tanrı’dan kendi için ve tüm ülkesi için bereket almaya gitmişti. Yeruşalim’de Rab’be tapınmıştı, fakat yüreğinde bir değişiklik olmamıştı.

Hadımların tapınağın iç bölümünde tapınmalarına izin yoktu. Bunun için çok pahalı olan tomarlardan, Yeşaya Kitabı’nın yazılı olduğu tomarı satın aldı. Buna benzer tomarlar yakın zamanda Kumran yakınlarındaki mağarada bulundu. Hangi dilde okuduğundan emin değiliz, ama muhtemelen ya Grekçe ya da İbranice’ydi. Önemli olan şey bu tomarı okuyabilmesiydi. Yüreğini Eski Antlaşma’nın önemli sözleriyle doldurmak istiyordu. Böylece yeni düşünceler, yeni güçler ve aydınlanmış bir zihinle dönecekti memleketine. Elinde gerçekten önemli bir hazine vardı.

Hadım, Mesih’le ilgili peygamberlikleri okumaya başlayınca, Mesih’in Tanrı Kuzusu olarak tanımlandığı ayetleri incelemeye başladı. Tam o sırada Filipus onun yanına yaklaştı. Birçoklarının Tanrı’yı aramasını sağlayan bilgece bir soru sordu Filipus: “Okuduklarını anlıyor musun?” Hadım gururlu davranıp, “Okuduğum her şeyi anlıyorum ve Kutsal Yazılar’ın ne anlatmak istediğini biliyorum” gibi bir cevap vermedi. Alçakgönüllü bir şekilde zayıflığını kabul etti. Bu alçakgönüllülükle Tanrı’nın hikmetine eriştiğini görüyoruz. Vay haline her şeyi bildiğini sananlara! Onların yürekleri ve dü-şünceleri Müjde’ye kapalıdır.

Böylece uzun ve tatlı bir sohbet başladı. Filipus ona, Tanrı Kuzusu’nun İsa olduğunu gösterdi. O alçakgönüllü ve sevgi dolu bir şekilde tüm insanlığın günahını kaldırdı. O, Tanrı’nın gazabını kaldırmak için çarmıha asıldı. Bu hem hadımın hem de tüm ulusunun günahını kaldırabilecek güçte bir bağıştır. Çarmıha gerilmiş olana iman etmek, geçmişte olan suçlu yüreği anlamak için yardımcı olur. Ayrıca inanlının yüreğini Tanrı’daki yaşama açar. Filipus, bu susamış dinleyiciye gerçek yaşamın yolunun Tanrı Kuzusu’ndan ve elbette O’nun çarmıhından geçtiğini anlattı.

Kutsal Ruh, bu içsel ve çok önemli olan sohbeti pekiştirdi. Böylece Tanrı’yı arayan bu adam duydu, anladı ve inandı. Hadım o anda kendisini Rab’be adadı ve Rab’bi kurtarıcısı olarak kabul etti. Çölde su olan bir yeri geçerken hemen vaftiz olmak istedi. Filipus, vaftiz etme konusunda ağır davranabilirdi, özellikle Samiriye’deki tecrübelerinden sonra…

Fakat net bir şekilde vaftizin amacını açıkladı: “Eğer tüm yüreğinle inanırsan, vaftiz olabilirsin.” Tüm yüreğinle! Düşüncelerinle, aklınla, iradenle ya da fikirlerinle değil! Peki sevgili kardeşim, sen yüreğini tam anlamıyla Rab’be açtın mı? Mesih’i sonsuz yaşam için tek koşul olarak görüyor musun? Tanrı’nın Ruhu, İsa’ya yarım dönmüş kişilerde çalışmaz, çünkü öbür yarıları dünyaya bakar. İsa’yı tüm yüreğimizle kabul etmeliyiz, ancak bu şekilde Mesih bizleri sonsuz yaşam için kabul edebilir.

Hazine yöneticisi bir karar verdi ve vaftiz olma konusunda ısrar etti. İmanını açıklayacak sınavı geçti ve “İsa Mesih’in Tanrı Oğlu olduğuna iman ediyorum” dedi. İşte bu sözlerle, Üçlü Birliğin gizini anladığını görüyor, kurtuluşa uygun olduğunu öğreniyoruz. Baba’nın Tanrılığı’na inandı ve böylece sonsuz yaşama sahip oldu. Bu tövbe boş bir öğreti değildir, aksine atom bombasından bile güçlüdür. Bu konuyu derinlemesine araştır sevgili kardeşim. Bu tanıklığın ne demek olduğunu anla, ancak bu şekilde Tanrı’nın çocuğu olabilirsin. Sadece sonsuz Baba ve Oğlu İsa Mesih aracılığıyla olabilir bu.

Filipus, tövbe etmiş inanlı kardeşi vaftiz ettikten sonra, Kutsal Ruh onu hemen oradan aldı. Hadım artık kendi başına İsa’da tutunacaktı. Hazine yöneticisinin durumu, büyücü Simun’dan çok farklıydı. Simun Filipus’a yakındı, fakat Rab’be değil! Yeni inanlı kardeş dua, yüceltme ve tapınmayla memleketine döndü. Yüceler Yücesi’yle Yeruşalim’de değil, çölün ortasında tanışmıştı. Tanrı, Yahudiler’in yaptığı gibi bu Etiyopyalı’yı terk etmemişti. Onu kabul etmiş, kucaklamış ve kurtuluşu sunmuştu. Kutsal Ruh Filipus’u çölden alıp kıyı şehirlere götürdü. Filipus Müjde’yi buralarda duyurarak yoluna devam etti.

Dua: Kutsal Tanrımız, sana Filipus için şükranlarımızı sunarız. Senin sözlerine itaat etti ve Etiyopyalı’ya sözünü duyurdu. Ruh’un aracılığıyla bu adam da tövbe etti ve yaşam veren Rab’be geldi. Lütfen bizleri de Ruh’unla yönlendir ki, bizler de yüreği seni arayanları bulalım. Onların gözlerini tüm soruların cevabı olan Oğlun İsa Mesih’e dikmelerini sağla. Amin.

Soru 45: Filipus’un Etiyopyalı hazine yöneticisine açıkladığı iyi haber nedir?

www.Waters-of-Life.net

Page last modified on September 28, 2012, at 10:45 AM | powered by PmWiki (pmwiki-2.3.3)